((¯¨¤» DèÑïZ «¤¨¯))
 
  Ana Sayfa
  Mustafa Kemal Atatürk
  DENİZ GEZMİŞ
  MAHİR ÇAYAN
  Hüseyin İnan
  Yusuf Aslan
  Sinan Cemgil
  İbrahim Kaypakkaya
  Erdal Eren
  Ernesto Che Guevara
  Şairlerimiz
  => Nazım Hikmet RAN
  => Nazım Hikmet RAN 2
  => Nazım Resimleri...
  => Nazım Şiirleri
  => Pablo Neruda
  => Ahmed Arif
  => Can Yücel
  1 Mayıs Tarihi
  AKP NİN YOLSUZLUKLARI
  Amerika nın Kanlı Geçmişi
  Sivas Katliamı (derin analiz)
  SATILIK VATAN!!!
  Said Nursi Gerçekleri!!!
  Kutlu Doğum Haftası neyin nesi?
  Şeyh Said İsyanı ve Gerçekler...
  Anketler
  Ziyaretşi defteri
  Top List
  Reklam
  Sanatçılarımız
  Duyuru
  Denizfeneri hakkında gerçekler!
sitedeki belgeler kaynak gösterilmeden kullanılamaz! Atoybil Site Dizini

Google
Image Hosted by dddeniz.tr.gg
Pablo Neruda
HAYATI VE ŞİİRLERİ...


Bir makinistin oğlu olarak 1904 yılında Şili nin Parral kentinde doğmuştur. Esas ismi Neftali Ricardo Reyes Basalto dur. Daha sonraları Çek şair Jan Neruda'ya olan büyük sempatisinden dolayı Pablo Neruda ismini seçmiştir.Lise den sonra pedagoji okumuş, sonra çeşitli gazete ve konsolosluk görevlerinden sonra 1934-1936 yılları arasında Şili'nin Madrid konsolu olmuştur. İspanyada cumhuriyet için çabalarından dolayı o zamanın General Franco yönetimi tarafından yurtdışı edilmiş ve oradan 1943 yılına kadar Meksika konsolluğuna atanmıştır. 1945 yılında Şili Komunist partisi üyesi olmuş ve daha sonraları 1949.1952 yılları arasında Sovyetler Birliği ve Çin'de yaşamıştır. Aynı partiden senatör seçilen Neruda o yıllardaki baskı rejimi tarafından tutuklanacağı için belli bir süre avrupada sürgün hayatı yaşamış 1952 de tekrar Şili'ye dönmüştür. 1957 yılında Şili yazarlar birliği başkanlığına seçilmiş 1969 yılında Şili Başkanlığı için Komunist partisince aday gösterilmiştir.Fransa başkonsolosluğuda yapan Neruda 21. 10. 1971 tarihinde Nobel Edebiyat Ödülünün sahibi olmuştur.1972 yılında tekrar Şili'ye dönüşünde coşkulu bir şekilde karşılanmış ama 11. 9. 1973 tarihinde Salvador Allendes in öldürülüp faşist Pinochet cuntasının hükümeti devirmesiyle Santiago daki evi yağmalanmış ve bu arada kansere yakalanmış olan Neruda 24. 9. 1973 tarihinde Santiago hastanesinde hayata veda etmiştir. Onun cenaze töreni Baskıcı cunta rejimine rağmen faşist teröre karşı büyük bir protesto yürüyüşüne dönüşmüştür.





Nazım'a Bir Göz Çelengi

Neden öldün Nâzım? Senin türkülerinden yoksun
ne yapacağız şimdi?
Senin bizi karşılarkenki gülümseyişin gibi bir pınar
bulabilecek miyiz bir daha?
Senin gururundan, sert sevecenliğinden yoksun
ne yapacağız?
Bakışın gibi bir bakışı nereden bulmalı,
ateşle suyun birleştiği
Gerçeğe çağıran, acıyla ve gözüpek bir sevinçle dolu?
Kardeşim benim, nice yeni duygular, düşünceler
kazandırdın bana
Denizden esen acı rüzgâr katsaydı önüne onları
Bulutlar gibi, yaprak gibi uçarlar
Düşerlerdi orada, uzakta.
Yaşarken kendine seçtiğin
Ve ölüm sonrasında seni kucaklayan toprağa.

Sana Şili'nin kış krizantemlerinden bir demet
sunuyorum
Ve soğuk ay ışığını güney denizleri üzerinde parıldayan
Halkların kavgasını ve kavgamı benim
Ve boğuk uğultusunu acılı davulların, kendi yurdundan...
Kardeşim benim, adanmış asker, dünyada nasıl da
yalnızım sensiz.
Senin çiçek açmış bir kiraz ağacına benzeyen
yüzünden yoksun
dostluğumuzdan, bana ekmek olan,
rahmet gibi susuzluğumu gideren ve kanıma güç katan
Zindanlardan kopup geldiğinde karşılaşmıştık seninle
Kuyu gibi kapkara zindanlardan
Canavarlıkların, zorbalıkların, acıların kuyuları
Ellerinde izi vardı eziyetlerin
Hınç oklarını aradım gözlerinde
Oysa sen parıldayan bir yürekle geldin
Yaralar ve ışıklar içinde.

Şimdi ben ne yapayım? Nasıl tanımlanır
Senin her yerden derlediğin çiçekler olmaksızın bu dünya
Nasıl dövüşülür senden örnek almaksızın,
Senin halksal bilgeliğinden ve yüce şair onurundan yoksun?
Teşekkürler, böyle olduğun için!
Teşekkürler o ateş için
Türkülerinle tutuşturduğun, sonsuzca.

FEDERICO GARCIALORCA’YA YANIK ŞİİR
Issız bir evde,Korkudan ağlayabilseydim;Gözlerimi çıkarabilsem de,Yiyebilseydim;Senin sesin için yapardımBunları,Yaşlı portakal ağacı sesin;Senin şiirin için yapardımBunları,Çığlık çığlığa fışkıran şiirin.Baksana,Maviye boyuyorlar hastaneleri,Senin için;Kıyıdaki kenar mahalleleriVe okullar,Senin için büyüyorlar;Tüy salıyorlar,Yaralı melekler;Pullar örtünüyor,Düğün balıkları;Deniz kestaneleri,Göğe uçuyorlar;Siyah tülleriyle terzi dükkanları:Kanla doluyorlar, kaşıklarla,Senin için;VeYutuyorlar,Yırtılmış kurdeleleri;Öz canlarına kıyıyorlar,Öpüşe öpüşe;Ve ak sadeler giyiniyorlar.Bir şeftali ağacıGiyinip de,Kuş gibi seğirtirken sen;Kasırga gibi fırıl fırıl,Bir pirinç gülüşüyle gülerken;Türküler çağırdığında;Allak bullak ederken,Atardamarlarını,Dişlerini, gırtlağını,Parmaklarını;Vay ne şirindin,Kahrolurdum benKahrolurdum benKızıl göller için:Güz ortasında bir şahbaz atVe kana belenmiş bir tanrıyla,Beraber yaşadığın.Kahrolurdum ben,Mezarlıklar için:Gece, sesi kısılmışÇanlar arasından,Suyla, mezarlarla küllenmişNehirler gibi geçen;Nehirler:Hasta asker koğuşları sanki,Tıklım tıklım dolu;Ve matem yağlı ölüme,Çürük taçlı mermer şifreli ölüme,Nehir nehir gelen ölüme doğru;Birdenbire taşıveren nehirler.Gece, ayakta, ağlaya ağlaya,Boğulmuş çarmıhların geçişiniSeyrederken sen;Kahrolurdum seni görmek için:Bak,Ölüm nehrinin önünde ağlıyorsunPerperişan;Garip kalmış köşelerde başın,Durmaz ha, durmaz gözlerinAğlar yaşın yaşın.Gece ve çıldırasıya yalnız,Külleri ısıra ısıra;Dumanı, gölgeyi, unutmayı:Siyah bir huniyle yığabilseydim,Trenlerin, gemilerin üstüne;Filizlendiğin ağaç için,Yapardım bunları,Topladığın,Yaldızlı su yuvaları için;Sarmaşık için,Yapardım bunları;Gecenin sırrını sana ileterek,Kemiklerini saranSarmaşık için.Islak soğan kokusu gelenŞehirlerden,Seni bekliyorlar;Boğuk bir sesle,Şarkı söyleyerekGeçesin diye.Yeşil kırlangıçlar,Saçlarının arasına yapıyorlar,Yuvalarını;Dilsiz sperma sandalları,Peşin sıra geliyorlar;Sümüklü böcekler, haftalar,Yelkenleri düşürülmüş serenler,Kirazlar da,Dönüveriyorlar ossaat:Gözükünce solgun başın,On beş gözlü başın,Al kan içindeki ağzın.Şehrin otellerini,İsle doldurabilseydim;Hıçkıra hıçkıra,Yok edebilseydimÇalar saatları;Ezik dudaklarıyla yaz ayı,Evine nasıl gelecek,Göreyim diyeYapardım bunları;Yığın yığın insanların,Melil mahzun tantanalarıylaÜlkelerin,İşlemez sabanların,Gelincik çiçeklerinin;Mezar kazıcıların, süvarilerin,Kanlı haritaların, gezegenlerin,Evine nasıl geldikleriniGöreyim diye;Yapardım bunları.Küllerle örtülü dalgıçların,Uzun bıçaklarla delik deşik olmuşMeryem Ana tasvirleriniSürüte sürüte gelen maskelerin;Damarların, köklerin, hastanelerin,Karıncaların, su gözelerinin,Evine nasıl geldikleriniGöreyim diye;Yapardım bunları.İçine kapanmış atlınınÖrümcekler arasında öldüğüBir yatakla,Gecenin;Kinden, dikenlerden bir gülün,Sarıya çalan bir geminin,Rüzgarlı bir günle, bir bebeğin;Evine nasıl geldikleriniGöreyim diye:Yapardım bunları.Ben, Oliverio, Norah,Vicente Aleixandre, Delia,Maruca, Malva, Marina,Maria Luisa, Larco, La Rubia,Rafael Ugarte, Cotapos,Rafael Alberti, Carlos,Manolo Altolaguirre, Bebé,Molinari, Rosales, Concha Méndez,Ve daha da unuttuklarım;Evine nasıl gelecektik,Göreyim diyeYapardım bunları.Gel de taçlar takayım,Gel, sağlık esenlik delikanlısı,Gel, kelebek kıravatlı civan;Sen ey,Sonsuz hür siyah bir şimşek gibi:Pırıl pırıl insan;Madem, geç vakitlere dek,Kalınamıyor daha kayalıklarda;Bari aramızda konuşalım,Gel,Şöylece bir, olduğumuz gibi;Çiğ için olmadıktan sonra,Şiirlerde n'olacak yani?Bir ağu hançerin,İçimize işlediği bu gece içinOlmadıktan sonra;Şiirlerde n’olacak yani?Bu tan kızıllığı için,Olmadıktan sonra;İnsanın vurulmuş yüreğinin,Ölüme hazırlandığı,Şu viran köşe için olmadıktan sonraŞiirlerde n’olacak yani?En çok gece, geceleyin:Kıyamet gibi yıldızlardır,Dolmuşlar hepten ırmağa;Bir kurdele gibiler,Fakir fukara dolu evlerinPencerelerindeki..Bir ölen var,Onların evlerinde;Bürolarda, hastanelerde belki,Belki asansör ve madenlerde,İşlerinden oldular.Onulur şey değil yaraları,Yaratıklar,Acı çekiyorlar.Her yanda dert yanış,Her yanda,Vay şuymuş vay bu;Pencereler,Göz yaşıyla dolu,Aşınmış eşikler,Göz yaşından;Yüklükler ıslak,Bir dalga gibiHalıları dişlemeye gelenGöz yaşından,Oysa ki yıldızlardır akarUçsuz bucaksız bir nehirde.Federico,Dünyayı görüyorsun.Yolları görüyorsun,Sirkeyi görüyorsun;Birkaç ayrılıştan,Taşlardan, raylardan gayrı,Kimseciklerin kalmadığı,Köşeden duman ha deyince,Zalim tekerleklerine;Hoşça kalları görüyorsun,İstasyonlardaki..Her yanda, sorunlar koyuyorlar,Çeşit çeşit insan var:Kanlı bıçaklı kör var,Öfkelisi, ümitsizi var,Yoksul var, tırnak ağaçları var;Şunun bunun sırtından,Geçinmek sevdasıyla;Harami var.Hayat böyle, Federico,Ey babayiğit,Ey kara sevdalı adam.Sana,Dostluğumun sunabileceği şeyİşte bunlar..Sen de epeyce şey biliyorsunŞimdiden.Yavaş yavaş, daha da,Öğreneceklerin var.

BU GECE EN HÜZÜNLÜ ŞİİRİ YAZABİLİRİM
Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirimŞöyle diyebilirim: gece yıldızla doluVe yıldızlar, masmavi titreşiyor uzaktaŞakıyarak dönüyor gökte gece rüzgarı.Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirimSevdim ben onu, o da beni sevdi bir ara.Kollarıma aldım bu gece gibi kaç geceKaç defa öptüm onu sonsuz göğün altındaSevdi beni o ben de bir ara onu sevdimO durgun, iri gözler sevilmez miydi amaBu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim.Yokluğunu düşünüp, yitmesine yanmaklaDuyup geceyi, onsuz daha engin geceyi.Ota düşen çiğ gibi, düşmekle şiir canaNe gelir elden, sevgim onu tutamadıysa.Gece yıldız içinde, o yoldaş değil banaHepsi bu. Uzaklarda şarkı söylüyor biri.Yüreğim dayanmıyor yitmesine kolaycaGözlerim arar onu, yaklaştırmak ister gibiYüreğim arar onu, o yoldaş değil banaArtık sevmiyorum ya nasıl, nasıl sevmiştimSesim arar rüzgarı ulaşmak için onaEllere yar olur. Öpmemden önceki gibi.O ses, ışıl ışıl ten ve sonsuz bakışlarlaArtık sevmiyorum ya severim belki yineNe uzundur unutuş ah ne kısadır sevdaBöyle gecelerde kollarıma aldım çünküYüreğim dayanmıyor yitmesine kolaycaBelki bana verdiği son acıdır bu acıBelki son şiirdir bu yazdığım şiir ona

GÜZDE UNUTULMUŞ
Saat yedi buçuğuydu güzünVe ben bekliyordumKimi beklediğim önemli degil.Günler, saatler, dakikalarBıktılar benle olmaktanÇekip gittiler azar azarKaldım ortada, tek başımaKala kala kumla kaldımGünlerin kumuyla, suylaBir haftanın artıklarıyla kaldımVurulmuş ve hüzünlüNe var, dediler bana Paris’in yapraklarıKimi bekliyorsun?Kaç kez burun kıvırdılar banaÖnce ışık, çekip gidenSonra kediler, köpekler, jandarmalarKalakaldım tek başımaYalnız bir at gibiOtların üstünde ne gece, ne gündüzSadece kışın tuzuÖyle kimsesiz kaldım kiÖyle bomboşYapraklar ağladılar banaSonra, tıpkı bir gözyaşı gibiDüştüler son yapraklarNe önceleri, ne de sonraHiç böyle yalnız kalmamıştımBu kadarVe kimi beklerken olmuştuHiç mi hiç hatırlamam.Saçma ama bu böyleBir çırpıda oldu bunlarApansız bir yalnızlıkBelirip yolda kaybolanVe ansızın kendi gölgesi gibiSonsuz bayrağına doğru koşan.Çekip gittim, durmadımBu çılgın sokağın kıyısındanUsul usul, basarak ayak uçlarımaSanki geceden kaçıyor gibiydimYa da karanlık, kükreyen taşlardanBu anlattıklarım hiçbir şey değilAma başıma geldi bütün bunlarBirini beklerken, bilmediğimBir zamanlar.

Amerika Sevdası
Takma saç ve üniformapaltolardan öncevardı ırmaklar, candamarları gibi ırmaklar,aşınmışdalgalarının tepelerinde kondor'un ve kar'ınkımıltısızca durduğu sıradağlarvardı:nem ve yabanıl orman da bulunurdu, henüzadı olmayan şimşek,gezegenimsi bozkırlar.İnsan topraktı, kaptı, titreyen bataklığıngözkapağı, bir çeşit balçıktı,Karaib maşrapası, Chibcha taşıydı,sultan kupası ya da Arauco çakmaktaşıydı.Genç ve acımasızdı, gene dekanlı kristaldenyapılma silahının kabzasında basılıydıdünyanınbaşharfleri.Onlarıansıyamadı sonraları hiçkimse: rüzgârunuttuonları, toprağa gömüldüsuyun dili, yitirildi anahtarlarya da boğuldusessizlik ve kanda.Yaşam yitirilmedi, çoban kardeşlerim.Amayabanıl bir gül gibidüştü kızıl bir damla ormana,ve bir yerlambasısöndü.Öykünün akışını anlatmak için buradayım.Yaban öküzününbarışındandünyanın bir ucunda kırbaçlanansahillere dek, Antartikışığıyla toparlanmışköpük yığınlarında ve bunaltankaranlıklarda,Venezuella sakinliğinindikkaya oyuklarında aradımseni, babam benim,karanlığın ve bakırın genç savaşçısı,ya da seni, gelinlik bitki,yatırılmaz saçörgüsü,ana-timsah, metalik güvercin seni.Ben,dipçamurun gururlu İnkasıdokundum taşa ve dedim ki:Kimbeklerbeni? Ve ezdim bir avuçsırçayı parmaklarım arasında.Gene de dolandımdurdumzapoteka-çiçekleri arasında,ve ışık bir geyik kadar yumuşaktıve gölge yeşilce bir gözkapağı.Sen memleketim benim, adsız,Amerikasız,gündönümünün taçyaprağı, erguvan mızrak,köklerimden sürünürkokun tepeme dek,boşalan kadehime dek, en taze söze dek,henüz ağzımdandoğmamış olana dek.

Asma Çubuğu Ve Rüzgar
Bir şarkıcıyım ben,Avrupa’nın bağlarında dolaştım;Gezindim rüzgarlar altında.Asya’nınrüzgarı altında.Yaşamlar içinde en iyisiYaşam bile,Dünyanın tadı;Ak pak barış bile;AvareydiDevşirdimEvet devşirdim.Başka topraklarınEn iyisiYüceltti şarkısını dudağımda;Bağların ortasındaBarışın ve rüzgarın özgürlüğü!İnsanlarnefret ediyor gibiydilerBirbirleriyle.Yine de aynı geceBirbirlerinin üzerleriniÖrtüyorlardı.Bizi uyandıranTek ışıkDünyanın ışığıydı bu!Evlerine girdim,Yemek yiyorlardı masalarında;Fabrikadan çıkmıştılar,Gülüşüp ya da ağlaşıyorlardı.Ve deHepsi birbirine benziyordu.Ve hepsi deGözlerini ışığaçeviriyorlardıYollarını arıyordu hepsi de.Hepsinin bir ağzı vardıTürkü çağırıyorlardı,Türkü çağırıyorlardıİlkbahara dönük!Hepsi.İşte rüzgardaBağ çubuklarının arasındaEn iyiinsanları devşirdimŞimdiyse dinlemeniz gerek beni

Aşk
Bunca gün, ah, bunca güngörmeyi seni böyle kırılgan, böyle yakın,nasıl öderim, neyle öderim?Uyandı kana susamışilkbaharı koruların,çıkıyor tilkilerinlerindençiylerini içiyor yılanlar,ve ben gidiyorum seninleyapraklardaçamlar ve sessizlik arasında,sorarark kendime nasıl, nezamanödeyeceğim diye şu bahtımıBütün gördüklerim içindeyalnızsensin hep görmek istediğimdokunduğum her şey içindesenin tenindir hepdokunmak istediğim:seviyorum senin portakal kahkahanıhoşlanıyorumuykudaki görüntündenNe yapmalıyım, sevgilim, sevdiceğimbilmiyorumnasıl sever başkalarıeskiden nasıl severlerdi,yaşıyorum, bakarak,severek seni,aşk tabiatımdır benimHer ikindi daha da hoşumagidiyorsun.Nerde o? Hep bunu soruyorumkaybolduğunda gözlerinNe kadar geç kaldı! Düşünüp inciniyorum,yoksul, aptal, kasvetliduyuyorum kendimigeliyorsun sen, bir esintisinşeftali ağaçlarındanuçan.Bu yüzden seviyorum seni, bu yüzden değilo kadar neden varki, o kadar az,böyle olmalı aşkkuşatan, genelüzgün, müthiş,bayraklarda donanmış, yaslı,yıldızlar gibi çiçek açan,bir öpüşkadar ölçüsüz.

Bayraklar Nasıl Doğar
Bayraklarımız her zaman böyledoğmuştur.Halk işlemiştir onlarıTüm sevgisiyleOnun parçalarınıdikmiştirBütün yoksulluğuylaVe yıldızı çivilemiştirCanı gönüldenGökte ya da gömlekte vatanın yıldızı içinBir mavi kesmiştirVedamla damlaKırmızı doğmuştur

Buğdayın Türküsü
Halkım ben, parmakla sayılmayanSesimde pırıl pırıl bir güç varKaranlıkta boy atmayaSessizliğiaşmaya yarayanÖlü, yiğit, gölge ve buz, ne varsaTohuma dururlaryenidenVe halk, toprağa gömülüTohuma durur bir yerdeBuğday nasılfilizini sürer deÇıkarsa toprağın üstüneGüzelim kırmızı elleriyleSessizliği burgu gibi deler deBiz halkız, yeniden doğarızölümlerde.


Görkemli ölüm çağırdıbeni bir çok kez


Görkemli ölüm çağırdı beni birçok kez:dalgalardaki görünmez tuzdu O,ve farkedilmez tadındaki yayılanşeyuçurum ve doruğun parçaları gibiydiya da rüzgâr ve yağmurdankocaman evlerdi.Demir grisi bu yumurtaya geldim, havanınensizliğine, tarımın ve kayanın ölü şebnemine,yıldızsızlığın sonbasamağına,başdöndürücü bu helezon yola:ama sen, yayılmış deniz, eyölüm! yaklaşmıyorumsana her bir dalganda,ne ki gecesel açıklığındörtnalasıya da gecenin bütün toplamı gibi geliyorum.Hiçyeltenmedin ceplerimizi karıştırmaya, senin varışınancakkızılın engüzel giyitinde olasıdır:kuşatılmış sessizliğin sabahkızılı halısında:gözyaşlarının gömülü büyük vasiyetnâmesinde.Her insanda bir ağaçsevemedimomuzlarındaki küçük ilkbaharlarıyla (bin yaprağınölümü) ,bütün sahte ve topraksız ölümler,uçurumsuz yeniden dirilmeler:yüzmekisterdim o engin hayatta,o geniş deltalarda,ve kaynak tazesi elleriminavutulmaz hayatsızlığınıdolanmaması için yolu ve kapıyı kapattığında,ve azar azar yadsıdığında beni insanve dolandığımda caddeden caddeye,ırmaktan ırmağa,kentten kente, yataktan yatağa,ve tuz maskelerimdolandırıp durduğunda çorak toprakta,ve en son alçakgönüllü lambasızevlerde, ateşsiz,ekmeksiz, taşsız, rahat yüzü görmeden,yapayalnızkıvrıldım ölürcesine kendi ölümümüniçlerine doğru.

İnsan ve toprakbirleşir
Araukanya, dalgalanan meşe dalı,ey acımasız memleket, esmer sevgili,sen yalnızlığın yağmur yüklüülkesi:sadece mineral boğazdın sen,kömürden eller, yumruklarınalışmış kayaları parçalamaya;Anayurt, sen katılığın barışıydın,veomuzların isyandı senin,çiy'den görünüş, yatıştırılamaz rüzgâr.Benim Araukanya'lı atalarım taşımadıışıklı tüyden miğferleri,gelinlik bitkilerde soluklanmadılar,altın'ı eğirmediler papaz için,taş ve ağaçtı onlar,fırtınanın kırbaçladığı kayalık uçurumun kökleri,mızrağa benzeyen yapraklardı onlar,savaşçı metalden yapılmış kafalar.Atalar, nerdeyse irkilmedinizdörtnal seslerinden, ve dağlarınşakaklarınahenüz varmamıştıAraukanya şimşeği.Taştan gölgeyedönüştü atalar,Ormanla birlikte kaynaştı, doğanınkaranlığıylabirlikte, buzun şimşeği oldular,toprak ve akdikenden bir katılık oldular,ve böylelikle beklediler yılmazyalnızlığın dibinde:kızıl birağaçtı biri gözlemede,başka biri dinledi sağır bir metal gibi,birbaşkası bir rüzgâr çarpmasıydı ve delip geçen sesti,patikanın renklerinesahipti başka biri.Anayurt, kardan gemi,dayanıklı yaprak,ordadoğdun işte, senin insanıntopraktan bayrağını istediğinde,toprak vehava ve taş ve yağmur,yaprak, kök, koku ve ulumasardığında oğulukundağa bir poncho gibi,sevdi ve korudu onu.İşte böyle doğdu ortakanayurt:kavgadan önceki birlik.

Kuşlar gelir
Herşey kaçış içerisindeyditoprağımızda.Kanı nasıl emerse tüyöylesine emiyordu kardinaller dekanıAnahuac'ın şafağından.Tukan parlatılmış yemişlerinmucizevikoruyucusuydu,yıldırımların ilk kıvılcımlarınısaklayan arıkuşuyduve kıvılcımların küçük ateşikımıltısız havada yalazlandı.Yeşilaltın külçeleri kadarusulca akan kütlenin aksırığıyükseldi taşkınbataklığın üstünde,azametli papağanlar doldurdusararmış yapraklarınesrarını,ve yusyuvarlak gözlerindemineraller kadar eskisarı birhalka baktı durdu.Gökyüzünün bütün kartallarıo kimsenin oturmadığımavidesaygı gösterdi kanlı akrabalarına;ve yırtıcı kanatlarıylauçtu geçti dünya üzerindenkondor, katillerin kralıyalnız keşişigökyüzününsiyah muskası kar'ınfırtınası şahin avının.Hornero-kuşu'nun yapı sanatımis kokulu balçıktan,sesli küçükmizansenlerledansetti şarkısıyla.Atajacamino kuşu kopardırutubetli çığlığınıderin göletlerin kıyısından.Araukanya'lıorman-güvercini pürüzlüyuvalar kurdu, çelik mavisiyumurtasının kralsıarmağanınıbıraktığı ıssızlığa.Güney'in loica'sı, sonbaharınmis kokulu, tatlı marangoz kızıgösterdi kıpkızıl yıldızlarlasüslenmiş göğsünü,ve Antartik chingolo'suhavaya kaldırdı, deminceksuyun sonsuzluğundan aldığı flütünü.Ama bir nilüfer gibi nemli,gül renkli katedral kapılarını vurdutelliturna geniş ağzındaveuçtu gitti sabah-kızıllığı gibisıcak ormandan çok uzağa,birdenbireuyanan, devinen ve sonrasıvışan ve parıldayan ve kızoğlankız sıcaklığınıuçsun diye bırakan quetzal-kuşu'nunmücevherlerinin asılı olduğu yeredoğru.Bir deniz-dağı uçuyoradalara doğru, kuşlardanbir ayPeru'nun mayalanmışadalarına kanat çırpıyor.Yaşayan bir gölge akımıbu,titreyen, kuyruklu bir yıldız bu,küçücük ve sayısız yürektenyapılmış,uçuyor adalardenizine doğru,karartarak dünyanın güneşinidonuk duvaklı bir yıldız gibi.Ve orada, isyâncı denizin bitiminde,okyanusun yağmurunda,yükseltir albatros tuzdan düzeneklergibikanatlarınıve çeker gider sessizliktekudurgun boralarınhiyerarşisindeyalnızlıkların huzuru arasında.

Matilde'ye Sone
Seni sevdiğimi göreceksinsevmediğim zaman,çünkü iki yüzüyle karşına çıkar hayat.Bir sözcüksessizliğin kanadı olur bakarsın,ateş de pay alır kendine soğuktan.Seni sevmeye başlamak için seviyorum seni,sana olan sevgimisonsuzlaştıracakbir yolculuğa yeniden başlamak için:bu yüzden şimdiliksevmiyorum seni.Sanki ellerindeymiş gibi mutluluğunve hüzün dolubelirsiz bir yarının anahtarlarıhem seviyorum, hem de sevmiyorum seni.Sevgimin iki canı var seni sevmeye.Bu yüzden sevmezken seviyorumsenive bu yüzden severken seviyorum seni.

Oğulları Ölen AnalaraTürkü
Onlar ölmediler yok,Ateşfitilleri gibiimdik ayakta,Barut ortasındalar!Karıştı,bakır tenliÇayır çimene,Karıştı,O canım hayalleri:Zırhlı birrüzgâr,Perdesi gibi;Bir set gibi:Kızgın çehreli,Göğüs gibi:Göğün görünmez göğsü gibi!Analar, onlar ayaktaBuğdayiçindeler, onlar,Yücelerden yüce dururlarünyayı doruktan seyreden,Bir öğle güneşi gibi.Bir çan darbeleri gibi,Onlar.Ölmüşgövdeler arasında,Zaferi çekiçleyen bir ses gibiOnlar,Kara birses gibi.Ey canevinden vurulmuş,Toz duman olmuş bacılar!İnanınoğullarınıza.Kök oldu onlar,Sade kök:Kan suratlı,Taşlaraltında.Karışmadı toprağa,Dağılmış kemikçikleri.Ağızları ısırırhala,Kuru barutu;Ve demir bir okyanus gibi,Titreşirler hâlâ.Ben ölmedim, der,Yumrukları;Yukarı kalkık yumrukları,Daha.Bunca yere düşmüşlerden,Yenilmez bir hayat doğar:Bir tek bedenolur,Analar, bayraklar, çocuklar,Hayat gibi canlı tek bir beden;Bir yüz bekler karanlıkları,Ölü gözleriyle,Kılıcı dopdolu,Dünya ümitlerinden.Dursun,Dursun yas esvaplarınız.Yığın derleyin,Gözyaşlarınızı;Bir metal oluncaya kadar:Bununla vuracağız,Gündüz gece;Bununla çiğneyeceğiz,Gündüzgece;Bununla tüküreceğizGündüz geceKin kapılarını,Kırıncayakadar.Oğullarınızı bilirdim,Unutmadım acılarınızı.Ölümleriylenasıl kıvandıysam,Hayatlarıyla da öyleyimdir.Onların gülüşleridir:Karanlık atölyeleri ışıtan.Her gün metroda, yanıbaşımda:Onlarınayak sesleridir,Çın çın.Akdeniz portakallarında,Güney ağlarıiçinde;Yapılarda,Basımevi mürekkeplerinde;Kalplerini tutuşurgördüm onların,Güçle, yangınla.Ben de sizler gibiyim, analar.Benim kalbim de yas dolu, ölüm dolu.Gülüşlerinizi öldüren kanla,Serpilip gelişmiş;Bir orman gibidir kalbim.Günlerin kahrediciyalnızlığı,Uyanışın sisli öfkeleriGirmiştir içine.Susamışsırtlanları,Bitip tükenmez ürmeleriyleAfrika'dan gürleyen hayvansesini;Öfkeyi, iniltileri, hoş görmeleri,Bırakın, bir yana bırakın.Ölümün ve tasanınÇemberinden geçmiş analar,Doğan ulu gününortasına bakın:Bu topraktan güler ölüleriniz.Kalkık yumrukları titrer,Buğdayın üstünde,Bilesiniz.

Ölüm
IDünyaya birçok kezgelmişimYok olmuş yıldızların dibindenEllerimde tuttuğumÖlümsüzlük bağlarını dokuyarakŞimdi öleceğim yenidenVücudumu örtentoprağa sarınarak!IINe papazların sattığıGökyüzünden birparça aldım.Ne de tembel zenginler içinMetafizikçilerin,Düzüpkoştuğu, karanlıklardan.IIIÖlüm içinde yoksullarla bir olmakistiyorumGöğü elinde tutanların kamçıladığıİnceleme yeteneğiolmayanlarla!Şimdiyse ölüme hazırımBeni saran bir elbise gibiSevdiğim renktenBoyu posuma tıpatıp; uygunVe benim için gerekliolanBeni saran bir elbise gibi!

Şimdi de Küba
Ve o zamandan beri kan ve külaktı.O zamandan beri yalnız kaldı palmiyeler.Küba, aşkımsınsen benim, işkence tezgâhınabağladılar seni,bozdular yüzününgüzelliğini,solgun altın bacaklarını ayırdılar birbirinden,narlaezdiler cinselliğini,delik deşik ettiler seni bıçaklarla,paramparçaettiler, yakıp kavurdular seni.Şirinliğin vadisi arasındangeldicellâtlar,ve sis içindeki yüksek platolardakayboldu oğullarının zırhbitkisi.Gene de teker teker götürüldü onlar,öldürülmek için orada,işkence içinde paramparça edilmek için,ayaktopuklarının altından kayanyumuşak çiçektopraklarından yoksun.Küba, aşkımsın sen benim, hangiateşli ürperişsarstı seni bir dalga köpüğünden ötekine,sen temizliğinkendisi olana dek,yalnızlık ve ıssızlık, sıklık oluncaya dek,veyengeçler kapışıyorlaroğullarının kemiklerini.

Unutmak Yok
Bunca zamandır nerede olduğumusoracak olursan'Oldu birşeyler' demeliyimoturmalıyım bir taşakararan dünyada,kendini yemiş bitirmiş bir nehirde.Korumasınıbilmiyorum yitirdiklerini kuşlarınGeride bıraktığım deniziya daçığlığını kızkardeşimin.Nedir bu toprağın zenginliği?Gün neden günlekapanıyor?Neden karanlık gece çalkalanıyor ağzımda?Ve ölüm neden?Nereden geldiğimi sormayacak mısın?Anlatayım sana;KırıkşeyleriAcılı kaplarıSık sık tozlanan koca sığırlarıve tutulukalbimi.Bunlar ne belleğimizde uyanan sarı güvercinler,ne deanılardır kuşaktan kuşağa akan.Ağlayan yüzlerdir bunlar,Parmaklardırgırtlağımızdaki,ve toprağa düşen yapraklardır.Yiten gününkaranlığıdır.Yeşertir kaleleri hüzünlü kanımızdaki.İşte menekşelerve işte kırlangıçlar,Sevdiğim her şeyTatlı mesajlar veren günbegünaçıkta zamantatlılığı artan.Kaçamayız biz; Dişlerimizin arasından:Neden kemiriyor boşa giden zamansessizlik kabuğunu?Ne yanıtvereceğimi bilmiyorum.O kadar çok ki ölümüzVe o kadar çok ki kızılgüneş önünde setlerVe o kadar çok ki çarpık kabuklu başlarVe o kadarçok ki öpücüklerimizi engelleyenlerVe o kadar çok ki unutmakistediklerim.
Saat  
   
Reklam  
   
Add  
   
Adsense  
   
Reklam2  
   
Bugün 9 ziyaretçi (11 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol